“2000’li yıllarla birlikte Türkiye’de mimarlık, müteahhitlik, mühendislik çalışmaları dünyanın önüne geçti” diyen Haksever: “Petrol zengini ülkelerde mimarlığın sınırları zorlanıyor. Ancak bunu destekleyen çok büyük bir ekonomi var. Ülkemizde böyle bir durum olmadığı halde mimarinin sınırlarını zorlayan tasarımları görmek mümkün ve sevindirici” açıklamasını yapıyor.
Terrace Hayat’ın detayları nelerdir?
Zekeriyaköy, konut yoğunluğu çok olmayan fakat kaliteli ve yeni konut projelerinin ortaya çıktığı bir bölge. İstanbul’un gelişmekte olan ve yatırımcıların ilgisini çeken bir bölge. 3. Köprü yoluna yakınlığından ötürü son zamanlarda daha dikkat çeken bir lokasyon. Yaşamak için de ayrıca tercih edilen bir yapısı var. Çünkü İstanbul merkezinde, konut sıkıntısı yaşanmasından dolayı ve merkezde bulunan, özellikle yeni konutların, depreme dayanıklı konutların fiyatlarının çok yüksek olması, yeni ev alacakların tercihini bu bölgede kullanmasına neden olmakta. Ayrıca, yine merkezde yüksek katlı bloklarda oturmak istemeyen, geniş bahçe alanları içerisinde ve geniş rekreasyon alanları içerisinde yaşamak isteyenler, bu bölgeyi seçmekte. Bu bölgede yaşayanlar alçak katlı konutlar ve bahçeli konutları tercih etmekte. Terrace Hayat projesi bu konsept üzerine yola çıkılarak hazırlandı. Yaşam alanları az katlı binaların arasında, geniş bahçe alanları içerisinde kurgulandı. Dışarıdaki yaşam ve içerideki yaşam alanları arasında bir bütünlük kuruldu.
“Terrace Hayat’ın ana tasarım ilkesi komşuluk ilişkileri üzerine kuruldu”
Binaların büyük bir kısmı 2 katlı ve az bir miktarı 3 katlı olacak şekilde planlandı. Projenin ana belirleyici tasarım ilkesi komşuluk ilişkileri üzerine kuruldu. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş olan komşuluk ilişkileri bu projede tasarımın ana ilkesini oluşturdu. Yan yana sıra evler şeklinde planlanan konutlarda, bu proje içerisinde yaşayan insanların, evlerine ulaşımları sırasında, bahçelerinin kullanımı sırasında sürekli ilişki halinde olmaları sağlandı. Ortak yürüyüş alanları ve rekreasyon alanları planlandı. Vaziyet planı kararları alınırken üst kot ile alt kotu birbirine bağlayan site içinde bir yürüyüş aksı oluşturuldu ve bu aks üzerinden sıra evlere ulaşım sağlandı. Bu sayede insanların evlerine ulaşımı sırasında birbirleri ile iletişim halinde olmaları amaçlandı.
“Terrace Hayat’ta 14 blokta 90 adet yaşam alanı tasarladık”
Toplam 90 adet yaşam alanının bulunduğu projede, 3 farklı bina tipi ve 4 farklı konut tipi planlandı. Bu şekilde farklı yaşam şekilleri için farklı tipte konutlar oluşturuldu. 90 adet yaşam 14 blokta oluşturuldu. A ve B tipi sıra evler bahçe kat, zemin kat ve çatı arası katından oluşturuldu. İlk iki katta farklı kotlarda bahçe alanları oluşturuldu. Sıra evlerin girişleri zemin kattaki bahçelerden olurken, salonlar bahçe katında ayrı bir bahçe alanı ile ilişkilendirildi. Bu evler 2 kat ve çatı arasından meydana geldi. C tipi evler ise bahçe katı ve zemin katı bahçe dubleksi olarak, 1. kat ve çatı arası ise çatı dubleksi olacak şekilde planlandı. Bu evlerin ulaşımları yine dışarıdan ve ortak bir yürüyüş yolu üzerinden olacak şekilde planlandı.
“Terrace Hayat’ta günümüz mimarisini yansıtan, modern ve süsten uzak bir tasarım benimsendi”
Toplam da 15 adet B tipi sıra ev, 37 adet A tipi sıra ev ve 38 adet de C tipi sıra ev oluşturuldu. Projedeki bütün evler 2+1 ve 3+1 şeklinde planlandı. Arazinin mevcut eğiminden faydalanıldı ve blokların yerleşimi çevre teşekkülü de dikkate alınarak, birbirleri ile ve topografya ile uyum içerisinde olacak şekilde planlandı. Bu 3 tip ev için vaziyet planında ve bina cephelerinde bir bütünlük oluşturuldu. Günümüz mimarisini yansıtan, modern ve süsten uzak, sadelik üzerine minimalist bir çizgisi olan cepheler tasarlandı.
Asl-ı Bahçe projesinin detayları nelerdir?
Yeni tamamlanan Asl-ı Bahçe projesi için araziye ilk gittiğimizde, dikkatimizi çeken Aydos Ormanları’nın muhteşem yeşil dokusu idi. Daha sonra, Marmara Denizi ve Adalar manzarasını da projemize katabileceğimizi fark ettik. Bunun üzerine proje ile ilgili hayallerimizi kurmaya başladık. Öncelikli amaç mümkün olduğunca çok mekanımızın deniz manzarasını algılaması idi. Bu esnada, her mevsim yeşilin başka bir rengine bürünen Aydos Ormanları da esin kaynağımız olmalı idi. Bu doğa güzelliklerini insanlar bizim projemizde de yaşayabilsinler diye, farklı bahçe katları oluşturduk. Farklı kotlarda yer alan bu bahçeler ile Asl-ı Bahçe, sizin kendi düzenlemeniz ile oluşturduğunuz bahçeniz içerisinden, hem Aydos Ormanları’nı hem de Adalar manzarasını yaşayacağınız bir proje oldu. Yaşamın yeni başladığı projede İnanlar İnşaat’ın inşaat kalitesi ve projenin özgünlüğü, fonksiyonların doğru yerleşimi ile daire sahiplerinden olumlu geri dönüşler olmakta.
Çamlıca’da yapılacak yeni bir projede çalışmalarınız sürüyor, detayları nelerdir?
Evet, Panaroma Leyan projemiz Çamlıca Tepesi’nde İstanbul’un en özel lokasyonlarından birinde yer alıyor. Tarihi Yarımada’ya kadar çok geniş bir perspektife sahip olan proje, iki farklı daire tipinden oluşuyor. İnşa çalışmalarının yakında başlayacağı Panaroma Leyan, 7 bloktan oluşuyor. 70 metre kot farkı olan bir arazide konumlanan proje, yeşillikler içerisinden inanılmaz bir doğa sunuyor. Blokların özenle konumlandırılmasına ve tüm blokların manzaradan en iyi şekilde yararlanmasına önem verdik. Projede binalar 4 katlı. Bahçe ve çatı dubleksleri olacak, ara katlarda da normal daireler. Toplam 78 adet dairenin yer aldığı proje, Panorama İnşaat ve KLK İnşaat ortaklığı ile gerçekleştirilecek. Ve projenin mutlaka söylemek istediğim en önemli detayı ise geniş, 15-20 metrelik teras (balkon) alanlarının olması. Projenin en büyük artılarından biri 1000 metrekarelik sosyal tesis alanının olması. Burada, açık-kapalı yüzme havuzları, spor alanları, yürüyüş parkuru, kamunun tamamının kullanacağı ortak park ve yeşil alanlar yer alacak. Ticari alanın olmadığı projede ayrıca otopark imkanı da yer alacak.
Balkonları artık projelerde yeniden göreceğiz galiba...
Evet, yeni yönetmeliğin de katkısı ile artık tüm projeler geniş balkonlarına yeniden kavuşacak. Bu, bizim de mimari olarak çok sevdiğimiz bir detay. Bundan dolayı ben Panaroma Leyan projemizde büyük ve ferah teras alanlarının oluşturulmasına özel bir önem verdilm. Bence çıkarılan yeni yönetmeliğin inşaat ve mimariye en büyük katkısı bu olmuştur.
“Mimari tasarım, yerinde uygulanabilir bir tasarımı başarabilmektir”
Ofis olarak bizi en mutlu eden şey, 3 boyutlu hazırladığımız projenin uygulamasının bire bir sağlanabiliyor olması. Bilgisayarda yada kağıtta ne görülüyorsa, bittiğinde arazide de aynısını bulmak bizi mesleki olarak teşvik ediyor. Mimari tasarım, yerinde uygulanabilir bir tasarımı başarabilmektir. Bunu sağlayamazsanız sadece bir resim yapmış olursunuz.
Ülkemiz yapılarının son 10, 15 yılını mimar gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de inşaat sektörünü 1999 Marmara depremi öncesi ve sonrası diye ayırmak gerekir. Biz, tüm sektör temsilcileri, mimar, mühendis ve vatandaşlar olarak 1999 yılından sonra depremin ne olduğunu ve buna uygun binaların nasıl yapılacabileceğini öğrendik. Depremin ardından çıkarılan yönetmelik ile binaları üst standarlarda, en iyi tasarım ve en iyi malzemeler ile inşa etmeye başladık.
“1999 depreminden sonra inşaat sektörü bir anlamda çağ atladı”
Açıkcası 2000’li yıllarla birlikte Türkiye’de mimarlık, müteahhitlik, mühendislik çalışmaları dünyanın önüne geçmiş durumda. Petrol zengini ülkelerde mimarlığın sınırları zorlanıyor. Ancak bunu destekleyen çok büyük bir ekonomi var. Ülkemizde böyle bir durum olmadığı halde, mimarinin sınırlarını zorlayan tasarımları gözlemlemek mümkün.
İstanbul ve yapılaşma desek neler söylersiniz?
İstanbul zor bir şehir. Dünyada 15-20 milyon insanın yaşadığı çok az şehir vardır. Bunlardan biri ve en zorlusu belki de İstanbul. 40, 50 yıl içinde inanılmaz bir değişim yaşanmış, adeta şehir görünmüyor. Her yer plansız yapılaşma ile dolmuş durumda. Bunun için yürütülecek kentsel dönüşüm çalışmalarını ben çok önemsiyordum.
“Kentsel dönüşümü çok önemsiyordum”
Kentsel dönüşümün başarılı olmasını çok istiyordum. Ancak gerekli planlama ve uzlaşma sağlanamadığı için sekteye uğradı, ilerleyemedi. Şimdi yapılan eski binayı yıkıp, yerine gecekondu apartmanı dikmekten ibaret diye düşünüyorum. Hakkıyla yapılan bir kentsel dönüşüm ile planlı, modern şehirler kurmak mümkün olabilirdi. Bunun için sadece kamu yada sektör değil, topyekün hareket etmek gerekirdi. Tüm vatandaşlar taşın altına elini koymalıydı. Ancak olmadı.
Boytorun Mimarlık tarafından Arnavutköy’de tasarlanan Durusu Milltown projesi bölgenin konut, ticaret ve kamusal alan ihtiyaçlarını karşılama hedefiyle hayata geçiriliyor. Kişi başına düşen sosyal ala...
Devamını Gör...
Özer Ürger Mimarlık tarafından tasarlanan Güngören Gösteri Merkezi (GGM) ve Kent Parkı projesi, yapı ile çevresi arasında kurulan güçlü bağlar sayesinde İstanbul’un en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri...
Devamını Gör...
Ulusal ve uluslararası ölçekte atlı spor kulüplerine imza atan Equine Design Studio, Şile’de uluslararası yarış standartlarına uygun niteliklerde özel bir binicilik merkezi tasarladı
Devamını Gör...