Öncelikle kısaca AE Mimarlık’ı ve sizi tanıyabilir miyiz?
1983 yılından bu yana, 30 yıldır inşaat sektörünün içindeyim. 8 yıl Atölye A Mimarlık ofisinde çalıştım ve 1991 yılında AE Mimarlık’ı kurdum. O zamandan bu zamana kadar her geçen gün basamak basamak yükselerek ofisimizi bu çizgiye getirdik. Bugün baktığımızda yurt içinde ve yurt dışında konut projeleri, villa, otel, hastane, eğitim kampüsleri gibi birçok ve değişik projeye imza attık.
Mimar olmaya nasıl karar verdiniz?
Mimar olmak benim çocukluk hayalimdi. Birinci sınıfa gidiyordum; babam Kastamonu’da bir otel satın almıştı ve karşısına bir bina yapacaktı. Babamın şekerci dükkanı vardı ve ben onun sattığı şekerlerden birinin kağıdına kapıyı nereye koyacağını, merdivenin nereden geçeceği gibi ayrıntılara yer vererek bir bina çizdim. Sonra lise yıllarımda Sinop’a giderdik -şimdi çok değişmiştir tabii ki- çok geniş bir caddesi vardı; burada tek katlı dükkanlar vardı. O dükkanlarda, jaluzilerin arasından mimar masalarına, masaların üzerindeki akrobatlara bakarak saatlerce hayal kurardım. Daha sonra Trakya Üniversitesi’ne birincilikle girdim. O zamanki puanımla tıp fakültesine de girebiliyordum hatta kayıt yaptırmak üzere yola çıkacaktım ki, Ankara’dan geri döndüm. İyi ki de geri dönmüşüm. Mimarlık benim hayalimdi ve şimdi severek bu işi yaptığım için çok mutluyum.
Toplam kaç milyon metrekare proje gerçekleştirdiniz?
Bugüne kadar toplam 5 milyon metrekare proje gerçekleştirdik. Ama ben burada bir konuyu vurgulamak istiyorum. 100 bin metrekare büyüklüğünde 10-20 tane proje yaptığınızda zaten çok ciddi metrekare proje üretmiş olursunuz ama bizim portföyümüzde 1000 metrekare apartman da var, tek villa da var. Mimaride projenin büyüğü, küçüğü olmaz ve bizim bugüne kadar yaptığımız 5 milyon metrekare projenin içerisinde çok farklı projeler bulunuyor.
“Köpek kulübesi de çizdim. Mimarlıkta işin büyüğü - küçüğü olmaz”
Bodrum’da yıllar önce 8-10 odalı malikane diyebileceğimiz villa projesi yaptık. Odaların her biri özel banyolu, hizmetçi salonları, yemek alanları gibi birçok ayrıntıyla ilgilendik. Hatta bu işin müteahhitliğini de biz yaptık. Bütün bunların yanı sıra ev sahibinin bir köpeği vardı ve onun için de bir kulübe bile çizmişliğimiz vardır. Mimarlık böyle bir şeydir ve işin büyüğü ya da küçüğü olmaz.
Son dönem projelerinizden örnekler verebilir misiniz?
Yurt dışında Kazakistan, Ukrayna, Tacikistan, Saraybosna, Mısır, Arnavutluk bölgelerinde okullar, AVM’ler ve kültür merkezleri yaptık. Tacikistan Şenveli Kültür Merkezi, Kırgızistan Bishkek Alışveriş Merkezi, Saraybosna’da üniversite kampüsü, Kuzey Irak Erbil’de 2 bin konut, Süleymaniye’de 600 konut ve AVM gibi projelere imza attık. Şu anda Moldovya’da kapalı spor salonu projemiz var ve bu konuda görüşmelerimiz devam ediyor. İstanbul Maltepe-Cevizli’de “Ofisim İstanbul”, Darülaceze’nin “Yakacık Huzurevi”, Moda “Hilton Double Tree Otel”, Aydoğan İnşaat’ın “Panoramapark, Aydoğanpark Tuzla”, Nautilus AVM’nin tadilat kısmını, Çanakkale Seramik’in Çanakkale Güzel Yalı’daki butik oteli, Taş Yapı’nın Four Winds projeleri son dönem projelerimiz arasında yer alıyor.
Fikirtepe’de bir projeniz olduğunu biliyoruz. Oradaki son durum nedir?
Fikirtepe’nin tapusu olan ilk arsası Anka Yapı’nın “Evim Kadıköy” projesi; 600 konuttan oluşuyor. Yaklaşık 10 dönümlük arsa şu anda 7 dönüme düştü. Projede hafriyat yaptık, kazıklarımızı çaktık ve temel atmaya hazırız. Fikirtepe’ye bir mimar gözüyle baktığımda, orayı ölü doğan bir plan olarak görüyorum. 1,5 yıl oldu biz projeye başlayalı ve bu zamana kadar projeyi 7 defa çizdik. Önce Kadıköy Belediyesi’nde onay alabilmek için 4 kez çizdik ve son olarak Büyükşehir’den onayı aldık, altyapı harçlarını kestireceğiz artık derken, riskli bölge ilan edildi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredildi. Tabii bu zamana kadar yapılan tüm işlemler iptal oldu ve her şey baştan başladı. Sonra 6. kez çizip onay alacağımız zaman bu sefer Bakanlık, her şeyi Büyükşehire devretti. Son olarak 7. kez projeyi çizerek büyükşehirin onayına sunduk ve bekliyoruz. Fikirtepe’de yatırımcı, mimar, arsa sahibi herkes mağdur durumda şu anda ve son proje için ruhsat alabilecek miyiz onu da bilmiyorum...
Fikirtepe’de projesinin ilerlememesini sağlayan eksiklik neydi?
Aslında oradaki emsal artış mantığı çok doğruydu ama buraya 4,4 emsal verip, 80 metre yükseklik sınırı konulmasını anlayamıyorum. Siluet diyoruz ama bence İstanbul’da koruyacağımız tek yer boğaz ve tarihi yarım ada olmalıdır...
“Fikirtepe’de kent merkezi yok”
Fikirtepe’de yeni planlar yapıldı. 2 milyon metrekarelik bir arazi var orada ama yeşil alan yok; bir kent merkezi oluşturulmamış. Yeşil alanlar ve kent merkezi yaratılıp ona göre binalara emsal belirlenebilirdi. Şimdi bant şeklinde bir yeşil alan yapmışlar ama yeterli değil. Projeler başlasın diye hepimiz bekliyoruz, ölü doğan bir proje olmasını istemiyoruz. Bu kadar yıkımlar ve çizilen projelerin ardından film platosu olarak kullanılmasını maalesef üzülerek seyrediyoruz.
“Yurt dışında yaptığım projelerde mimarlık yaptığımı hissediyorum”
Benim görüşüm Fikirtepe’nin başlangıç mantığının doğru olduğu; plan süreci ve uygulaması yanlış olduğudur ama buranın kurtulması lazım. Böyle bir plana ihtiyaç var ve pilot bölge olarak örnek eserler yapmak istiyoruz. Bizim yönetmeliğimiz öyle bir şey ki; biz mimarlık yapmıyoruz sadece uygulamayı bilmeyen kişilerin yaptığı taleplere göre proje yapıyoruz. Tekrar söylüyorum mimarlık yapmıyoruz, bir kitapçık veriliyor “Buradan şunu yapacaksın” deniyor ve ona göre proje yapıyoruz. İstanbul’da cumhuriyet dönemine ait örnek bir tane bina gösterir misiniz? Hayır. Dünyaya baktığınız zaman Dubai’yi biz nasıl tanıdık? Bir tane Yelken Otel ile. Avustralya dediğimiz zaman aklımıza hemen Sidney Opera Evi gelirken, Amerika’da ise Norman Foster’ın yaptığı binalar geliyor. Bizde niye yok? Çünkü uygulamayı bilmeyen kişilerin hazırladığı yönetmeliklere göre, biz proje yapıyoruz. Bir sürü başarılı mimarımız var. Hepsinden görüş alın, deyin ki “Biz bir plan yapacağız, nasıl olmalı?” Biz de yazalım. Ben yurt dışında yaptığım projelerde mimarlık yaptığımı hissediyorum. Niye? Bana arsayı ve alt yapısında suyun nereden geleceği, elektriğin nereye bağlanacağı, doğal gazı nereden alacağımın bilgisini veriyorlar. Diyorlar ki şu kadarlık metrekareyi aşmamaya çalış ve “serbestsin” mimaride; gidiyorsun şehir mimarına ondan görüş alıyorsun.
Kentsel dönüşüm?
Kentsel dönüşüm diyoruz, ne yapıyoruz? Aynı binayı yıkıp, 2 kat fazlasını yapıyoruz. Bu bana göre yanlış... Örneğin; Kadıköy’de kötü binalarda oturacaklarına sağlam binalarda oturmaları güzel olabilir ama şehircilik açısından bakınca çok yanlış bir şey yapıyoruz. 10 tane binayı yıkıp yenilerini yapacağımıza, 10 tane binayı yıkıp, 2 kule yapalım ve 6 dönüm yeşil alan oluşturalım. İstanbul’da yeşil alanların ancak bu şekilde yaratılacağını düşünüyorum.
“Yatayda büyümek yerine dikeyde büyümeliyiz”
İstanbul’un tamamen imar edilmesi gerekiyor. Fikirtepe, Kartal, Ümraniye’de olduğu gibi imar alanlarının çoğalması gerekiyor. Yatayda büyümek yerine, dikeyde büyümeliyiz ve tabii ki boğazı ve tarihi yarım ada siluetini bozmayarak. Boğaz’a baktığınız zaman Bebek’in, İstinye’nin üzerinde koca koca kuleleri görüyorsunuz; zaten silueti bitirmişiz ama karşıdan bu yakaya baktığınız zaman hala silueti koruyoruz ve buna göre projeler üretmeliyiz.
İstanbul’un yükselmesine karşı değilsiniz o zaman?
Kesinlikle, ama birçok kez söylediğim gibi tarihi yarımadayı ve boğazı korumamız lazım. Yalıların hemen arkasında bina yapılmasına karşıyım. Ama Çamlıca Tepesi’nin arkasına yüksek binalar yapılmasında herhangi bir sakınca görmüyorum. Ada olduğu zaman belli bir imar verilmeli, her daireye iki kapalı garaj yapılmalı, su arıtma sistemleri konulmalı ve 10 dönüm bahçeyi arıtma suyundan elde edilen suyla sulamalıyız. Artık, enerjisini kendi üretecek, yeşil binalar yapılmalıyız. Sonuç olarak ben binaların yükselmesine karşı değilim, yeşil alanların çoğalmasından yanayım.
“10 katı geçen binalarda 1,5 metre çıkma hakkı verdiler!”
Depremden sonra on katı geçen binalarda çıkma yapamıyorduk ama son çıkan yönetmelikte 1,5 metre çıkma hakkı verdiler. Çünkü daha uzun çıkmalarda, bina depremde göçer diye düşünüyorlar. Oysa Singapur’da, Viyana’da gördüğüm, 8 metre konsol üzerinde 10 kat var ve bina tamamen konsolda... Bunları gördükçe Türkiye’de artık bazı şeylerin acilen değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Peki bu şehir nereye gidiyor? Bir mimar gözüyle İstanbul’un 10 yıl sonraki halini değerlendirebilir misiniz?
Umarım, 10 yıl sonra ben İstanbul’da yaşamıyor olurum. Öncelikle kesinlikle AVM’lerin artık şehir merkezinin dışına çıkarılması ve tarihi yarım adanın, boğazın korunması gerekiyor.
Boytorun Mimarlık tarafından Arnavutköy’de tasarlanan Durusu Milltown projesi bölgenin konut, ticaret ve kamusal alan ihtiyaçlarını karşılama hedefiyle hayata geçiriliyor. Kişi başına düşen sosyal ala...
Devamını Gör...
Özer Ürger Mimarlık tarafından tasarlanan Güngören Gösteri Merkezi (GGM) ve Kent Parkı projesi, yapı ile çevresi arasında kurulan güçlü bağlar sayesinde İstanbul’un en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri...
Devamını Gör...
Ulusal ve uluslararası ölçekte atlı spor kulüplerine imza atan Equine Design Studio, Şile’de uluslararası yarış standartlarına uygun niteliklerde özel bir binicilik merkezi tasarladı
Devamını Gör...