Göcek, Güney Ege’nin artık neredeyse Akdeniz’e dönüştüğü eşik noktasında, gerek kendine özgü hareketli topografik yapısı ve zengin endemik bitki örtüsü, gerekse sakin ve berrak denizi ile eşsiz bir koy. Koyla aynı adı taşıyan kasabada ve yakın çevresinde yer alan büyüklü küçüklü marinalar, Göcek’i yakın coğrafyanın en önemli yatçılık merkezlerinden biri haline getiriyor. Son yıllarda artan ziyaretçi sayısına karşın Türkiye’nin diğer bazı şöhretli tatil merkezleri gibi doğal dokusunu ve cazibesini kaybetmemiş olan bölgede pek çok irili ufaklı yerleşim merkezi bulunuyor. İnlice köyü bunlardan biri.
Merkezi Muğla-Fethiye karayolu ile yaklaşık bir kilometre güneyindeki sahil arasında kalan köy, Göcek koyunda bulunan yüzlerce küçük koydan birine açılıyor. Batı sınırına temas eden ve hemen sonrasında denize kavuşan dere ile doğusunda bulunan ve yaklaşık 250 metre yüksekliğe ulaşan sarp tepenin hemen arasında kalan proje alanı, denize yaklaşık 50 metre uzaklıkta, bölgenin eğimli yapısının aksine tam bir düzlük. Bölgede bazı mevsimlerde etkili olan şiddetli yağmur, geçici de olsa bu düzlüğün bazı bölümlerinde gölleşmeye neden olabiliyor. Hemen yanıbaşındaki tepeden gelen sular da bu durumu ortaya çıkartan önemli bir unsur.
Projenin kavramsal çerçevesini oluşturan en önemli ölçütlerden biri yukarıda özetlenen coğrafi özellikler oldu. Ancak bölgenin yerel yapı geleneklerini koşullayan ve çoğu yine iklim özelliklerinden kaynaklanan diğer veriler de tasarım sürecinin bir diğer önemli verisi olarak devreye girdi. Bu bağlamda, bölgeye ait yapılaşma koşullarının projeyi kısıtlayan olumsuz unsurlar olarak nitelenmesi yerine, bir tür kültürel yapı rehberi olarak benimsenmesi ile tasarımın belirgin bir formel çerçeve içinde kalması, ancak tam da bu noktada ortaya konan mimari soyutlama ile güncel gereksinimlere uyum sağlanması hedeflendi.
Coğrafi ve iklimsel verilerle anonim yapı kültürünün izini süren yerleşmenin, ilk bakışta ayak bağı olarak görülebilecek bazı kısıtların avantaja çevrilmesiyle kendi özgün bağlamını oluşturmasının yolu açıldı. Doğayla ya da iklimsel gerçekliklerle kavga etmek ya da karşı durmaya çalışmak yerine, tasarımın kendisi onların eşsiz kudretine teslim edildi. Arazinin genetik yapısının en önemli parçalarından olan su, büyük kısmı doğal bir gölet olarak arazideki yerini aldı. Yapılarda ve sert peyzajda kullanılan yegane malzeme olan doğal taş ve frapanlıktan özellikle uzak duran yerel bitki örtüsü, projenin bulunduğu ‘yer’ ile hemhal olma çabasına katkı koyan kararlar olarak ortaya çıktı.
Boytorun Mimarlık tarafından Arnavutköy’de tasarlanan Durusu Milltown projesi bölgenin konut, ticaret ve kamusal alan ihtiyaçlarını karşılama hedefiyle hayata geçiriliyor. Kişi başına düşen sosyal ala...
Devamını Gör...
Özer Ürger Mimarlık tarafından tasarlanan Güngören Gösteri Merkezi (GGM) ve Kent Parkı projesi, yapı ile çevresi arasında kurulan güçlü bağlar sayesinde İstanbul’un en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri...
Devamını Gör...
Ulusal ve uluslararası ölçekte atlı spor kulüplerine imza atan Equine Design Studio, Şile’de uluslararası yarış standartlarına uygun niteliklerde özel bir binicilik merkezi tasarladı
Devamını Gör...