PAB Mimari Tasarım hakkında bilgi alabilir miyiz? (kuruluş, faaliyet alanları, ekip...)
Pınar Gökbayrak: PAB Mimari Tasarım’ı 2007 yılında Pınar Gökbayrak, Ali Eray ve Burçin Yıldırım olarak üç ortak kurduk. Yapı ölçeğinden kentsel tasarıma pek çok farklı ölçekte tasarım yapan bir ofisiz. Projelerimizi çoğunlukla farklı ölçekleri birlikte barındıran; kentsel tasarım projelerinde yapı diline inen ya da yapı ölçeğinde mobilya ölçeğinden kent ölçeğindeki konumlandırmasına uzanan bir çerçevede ele alıyoruz. Mimari projelerimizin yanı sıra bu üretimi destekleyecek şekilde farklı alanlarda da üretim yapıyoruz; uzun soluklu araştırma projelerimiz, ya da üniversitelerde proje yürütücülüğü anlamında akademik dünyayla yakın ilişkimiz hep ofis üretiminde farklı bir perspektif kazanmamızı sağlayan faaliyetler. Mimarlardan oluşan genç ve çekirdek bir ekibimiz var, ancak proje süreçlerinde farklı disiplinlerden profesyonellerle çalışmaya çok önem verdiğimiz için ekibimiz proje konusuna bağlı olarak genişlemeye müsait.
İnşaatı ve tasarım çalışmaları devam eden projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? (yeri, yatırımcısı, başlangıç-bitiş tarihi, yatırım bütçesi, mimari özellikleri, lokasyon....)
Ali Eray: Türkiye’de ve yurtdışında farklı yerlerde ve farklı konular üzerine proje çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Şu an İstanbul Halkalı’da inşaatı devam eden ve Sinpaş tarafından hayata geçirilen Egeyakası projesinin şantiye çalışmaları hızla devam ediyor. Bu proje, içerisinde yaklaşık 550 adet farklı tiplerdeki daire ve ortak alanları barındırıyor. Ayrıca bize mezun olduğumuz üniversiteye yapı yapma gururunu yaşatan İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi ek yapıları projemizin şantiyesi de halen devam ediyor. Sene sonunda tamamlanması planlanan proje, 12.000 m2 kapalı alana sahip ve derslikler, laboratuarlar, ofisler ile ortak alanlar gibi birçok farklı mekanı barındırıyor. 2016 yılı ortalarında inşaat çalışmaları başlayacak olan, ulusal mimari proje yarışmasında 1.’lik ödülü ile elde ettiğimiz Gökçeada Lise Kampüsü projemizi tamamlamak üzereyiz. Bu kamu projesi 18.000 m2 kapalı alana sahip ve içerisinde okul, spor ve yurt yapılarının barındırmakta.
Bakü’de Azersun Holding tarafından hayata geçirilen büyük bir konut yerleşkesi olan Dreamland içerisinde tasarladığımız spor merkezi ve yüzme havuzu projesi üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Aynı şekilde Senegal Dakar’da projelendirdiğimiz alışveriş merkezi ve pazar alanı projelerinin de bu sene içerisinde ilerlemesini ve sonuçlanmasını umuyoruz. Güneydoğu Anadolu’da hayata geçecek ve lansmanı bu aylarda yapılarak, inşaatı başlayacak olan karma kullanımlı (konut, ticaret ve sosyal birimler) bir proje çalışmasını da henüz tamamladık. Bu projeler dışında, son dönemde çeşitli konsept projeler üretiyoruz.
Tamamladığınız projelerden bahseder misiniz?
Burçin Yıldırım: Son olarak tarihi bir Karaköy hanını dönüştürerek oluşturduğumuz bir otel projesini tamamladık. Hatta şu anda da bu otelin girişinde önümüzdeki ay kullanıma açılacak bir bar/bistro projesinin de uygulamasını yürütmekteyiz. Tamamladığımız diğer yapılar arasında ise öncelikli olarak Türkiye’nin alanında en gelişmiş altyapıya sahip fakültesi olan Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi’ni ve aynı üniversiteye bağlı yurt binalarını sayabiliriz. 24.000m2 alana sahip fakülte yapısı 2014 yılında Arkitera’nın yılın en nitelikli yapıları seçkisine girdi, Ekonomist Dergisi’nin düzenlediği Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları seçkisinde Eğitim Katagorisi’nde 2.lik ödülünü aldı ve Ulusal Mimarlık Ödülleri Yapı Dalı’nda finalist oldu. Tamamen çelik taşıyıcıya sahip İstanbul Medeniyet Üniversitesi yapılarını ve yine İstanbul’da tamamladığımız Ofis Koşuyolu projemizi sayabiliriz.
“Yılın genç mimar ödülü PAB’ın oldu”, detaylarını öğrenebilir miyiz?
Ali Eray: Bu ödül 2004 senesinden bu yana düzenlenmekte. Her sene, 40 yaşın altında nitelikli üretimleri ve çalışmaları tamamlamış olan bir mimar veya bir ofisi onurlandırmak için verilen çok değerli bir ödül. Önceki senelerde mimarlık dünyasının çok önemli isimlerinin aldığı bu ödüle layık görülmüş olmak bizi çok sevindirdi, aynı zamanda meslek hayatımızın devamında da büyük bir motivasyon kaynağı olacağına eminiz. Ödülün en değerli yönü, birçok ödülde olduğu gibi bir proje üzerinden değerlendirmek yerine, mesleki geçmişinizde tamamlanmış yapılarınızı, projelerinizi, farklı çalışmalarınızı, başarılarınızı bir bütün olarak değerlendirmesi ve mesleğe sağladığınız katkıyı takdir etmesi. Daha önce birçok ödül kazanmıştık, fakat bunlar çok değerli olmakla beraber tekil projeler veya konular üzerindendi. Genç Mimar Ödülü ise bütüncül bir bakış açısıyla, meslekte doğru bir yolda olduğumuzun ve ilerisi için de yükselen bir grafik ile üretimimizi sürdürme potansiyelimizin olduğunun tescili olmuş oldu. Bu ödülün yüklemiş olduğu sorumluluk bilinciyle beraber, dileriz gelecekteki çalışmalarımız da daha nitelikli bir fiziksel çevre ve mimarlık kültürü oluşmasına katkıda bulunur.
Ulusal ve uluslararası mimarlık yarışmalarını ve ülkemiz mimarlarının bu konudaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ödüllerin/yarışmaların sektöre katkıları nelerdir? Sizin katıldığınız yarışmalar nelerdir?
Ali Eray: Yarışmalar sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada mimarlık kültürünün ayrılmaz bir parçası. Bir konu üzerine tek bir bakış açısıyla eğilmek yerine, birçok farklı bakışın fikir üretmesi ve en iyi çözümün belirlenmesi her zaman tercih edilmesi gereken bir yöntem. Ancak ülkemizde birçok proje sürecinin zaman yönetimi iyi bir şekilde yapılamadığı için bırakın yarışma sürecine zaman ayırmak, gerekli olan minimum tasarım ve projelendirme süreleri bile tam olarak sağlanamıyor. Bu da içerisinde bulunduğumuz yapılı çevrenin bu durumda olmasının en temel sebeplerinden biri.
Son 10-15 yıllık döneme baktığımız zaman hem açılan yarışma hem de yarışma sonrası uygulanan projelerin sayısının çok ama çok az olduğunu görüyoruz. Son 1-2 senedir, bazı kurumların, yöneticilerin ve bireysel inisiyatiflerin de çabasıyla açılan yarışmaların sayısında bir artış var. Bu şansın iyi değerlendirilerek yarışma sonrasında, projenin sadece bir öneri olarak kalmaması ve nitelikli yapıların hayat bulması gerekmekte. Bunun gerçekleşebilmesi için yarışmanın içeriğinin ve sonrasındaki sürecin çok iyi organize edilmesi lazım. Dolayısıyla artık sadece açılan yarışmaların sayısıyla değil, nitelikleri ve içeriklerinin de daha iyi kurgulandığı ve önemsendiği bir düzene geçmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Başarılı son ürünler, yapılar ile sonuçlanan yarışmaların sayısı ve bilinirliliği arttıkça, bu mekanlar kullanıcılar tarafından deneyimlendikçe yarışma sistemine inancın daha da artacağını ve yarışmanın kullanıcılar tarafından tercih edilen, istenen bir model olarak daha da yaygınlaşacağını düşünüyoruz. Biz de bazı projelerimizi, kazandığımız ulusal veya davetli yarışmalar aracılığı ile elde ettik ve hayata geçirdik. En güncel örnekler olarak uygulama projesi tamamlanmak üzere olan Gökçeada Lise Kampüsü Projesi’ni ve 2013 yılında inşaatı tamamlanıp kullanıma açılan Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi’ni sayabiliriz.
Son dönemlerde ülkemiz gündeminde olan kentsel dönüşüm çalışmalarını mimari olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pınar Gökbayrak: Kuşkusuz kentsel dönüşüm, yaşam alanlarımızı bir kez daha düşünmek ve öngörülü projeksiyonlar yapmak için bir fırsat olarak kullanılabilirdi. Mahalle ölçeğindeki sosyal donatı, yeşil açık alan ve ulaşım başta olmak üzere altyapı eksiklerinin tespiti ve giderilmesi, parsel yerine ada bazında yenileme gibi konu daha farklı ele alınabilirdi. Zannediyorum, yeterince bütüncül bakılamadı ve süreç yeterince hazırlık yapılmadan başladı. Konutunu yenilemek isteyen bireyler genellikle yüklenicilerle birebir karşı karşıya kaldı. Çok az noktada yerel yönetimlerin konuya bütüncül baktığını ve kullanıcıyı ve yükleniciyi bir araya doğru şekilde getirecek hazırlığı yaptığını görüyoruz. Geriye dönüp baktığımızda, deprem riskinin fazla olduğu yerlerden ziyade piyasa odaklı bir dönüşüm olarak bu dönemi okuyacağız gibi duruyor.
İnşaat sektörünün ve mimarinin en önemli sorunları sizce nelerdir?
Burçin Yıldırım: Ülkemizde kaliteli mimarinin değeri, iyi çözülmüş mekanların hem ticari olarak artısı hem de topluma, günlük hayata ve kentlerimize olumlu yansımaları yeni yeni anlaşılıyor diyebiliriz. Günümüzde birçok firma başarılı ve ödüllü mimarlarla çalışmak için artık daha hevesli. Fakat özellikle gayrimenkul sektöründe binayı şekillendiren bazı kararların mimarın kendisinden çok satış ve pazarlama yetkilileri tarafından alındığını gözlemliyoruz. Tasarımı sınırlayan ve çağımızın kent yaşamıyla örtüşmeyen kimi yönetmeliklerin yanı sıra pazarlama stratejilerinin getirdiği kurallar da mimarın yenilikçi ve özgün tasarımlar üretmesini engelliyor. Tanınmış yabancı mimarların Türkiye’de gerçekleştirdikleri projelere baktığınızda onların da aynı kurallarla boğuşarak bizler gibi benzer sonuçlara vardıklarını görebilirsiniz. İspanya’da da ülkemizde olduğu gibi bir konut patlaması yaşandı, ancak bu patlama sonucunda İspanyol Mimarlığı dünya da örnek alınan hatırı sayılır bir yere ulaştı. Ne yazık ki ülkemizde yapılan bu kadar çok inşaata rağmen dünya literatürüne geçecek eserlerin sayısı oldukça az.
Mimarlık eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni neslin mesleğe yaklaşımına dair gözlemleriniz nelerdir?
Pınar Gökbayrak: Biz de dönem dönem jüri üyelikleri ya da proje yürütücülüğü anlamında mimarlık eğitimine aktif tanıklık ediyoruz. Son yıllarda özel okul sayısı çok hızla arttı ve bu sayıyı niteliksel olarak karşılayacak kadrolar elbette bu hızla tamamlanamazdı. Bu nedenle de piyasada iş yapan pek çok mimarın biz dahil okulda proje yürütücülüğü yaptığını görüyoruz. Buradaki denge çok önemli. Tamamen pratikten gelen bir mimara eğitimin bırakılması yerine akademisyen mimarlarla birlikte iki farklı bilginin öğrenciye ortaklaşa aktarılması önemli. Aynı şekilde altyapı ve fiziksel eğitim mekânlarının da çoğu üniversitede mimarlık eğitime uygun olmadığını görüyoruz. Tasarım stüdyoları, sınıf düzeninden uzak; uzun süreli çalışmaların yapıldığı, birbirinden öğrenilen daha serbest mekânlardır. Hem kamu hem özel okullarda bölümün gerektirdiği mekânsal ayrışmanın çok da farkında olunmadığını görüyoruz. Son olarak, belki de esas tartışılması gereken, bu kadar çok sayıda okulun birbirine benzer mimar profili yetiştirmesidir. Eğer niceliksel fazlalık bir gerçekse o halde mezun genç mimarların piyasada kendilerini ayrıştırabilmeleri için okulların eğitim politikalarına göz atmaları gerekecek gibi duruyor.
2015 yılı nasıl geçti, sektör ve firmanız adına nasıl tamamlandı?
Ali Eray: 2015 yılı sektör için durağan bir yıl olarak tanımlansa da, 2015’in birçok aktör için çıkarımların reel verilerle yapıldığı ve geleceğin daha sağlıklı bir bakış açısıyla değerlendirildiği bir fırsat yılına dönüştüğünü gözlemledik. Kendi adımıza konuşmamız gerekirse, bazı projelerimiz biraz yavaşladı veya içeriklerinde birtakım değişiklikler oldu, ancak senenin genelinin kendi açımızdan oldukça yoğun, verimli, öğretici geçtiğini söyleyebiliriz.
2016 yılına dair öngörüleriniz ne yöndedir?
Ali Eray: 2016 yılında sektördeki paydaşların daha bilinçli ve sağlam adımlarla ilerlemeyi tercih edeceklerini ve bu yönde kararlar alacaklarını hissediyoruz. Niceliksel anlamda daralmalar yaşansa da daha nitelikli, yenilikçi ve verimli süreçlere şahit olacağımızı düşünüyoruz, umuyoruz.
Son olarak kısa ve uzun vadeli hedefleriniz nelerdir?
Burçin Yıldırım: BIM (Building Information Modelling - Yapı Bilgi Modeli) yazılımı sistemleriyle gerçekleştirilen proje üretimlerinin hız ve kalite anlamındaki olumlu katkılarının farkındayız ve en yakın zamanda proje üretim altyapımızı bu yönde güncellemeyi hedefliyoruz. BIM yazılımlarının hem diğer disiplinlerle koordinasyon aşamasında hem de bina işletmesi aşamasında işverene gerçekten büyük faydaları var. Bunun dışında yakın zamanda Senegal’de çok keyifli bir pazar yeri projesi tasarladık ve bu Afrika ülkesini yakından tanıma fırsatı bulduk. Bu projenin ivmesiyle Afrika pazarında daha çok iş yapmayı, farklı şehirler keşfetmeyi hedefliyoruz. Bakü’deki ilk projemizi ise 330 hektarlık bir alanı kaplayan yeni bir yerleşim merkezi projesine dahil olarak gerçekleştirdik. Türkiye’de kazandığımız mimarlık deneyimini, üretken ve dinamik bir inşaat sektörüne sahip Azerbaycan’da da sürdürmek istiyoruz.
Boytorun Mimarlık tarafından Arnavutköy’de tasarlanan Durusu Milltown projesi bölgenin konut, ticaret ve kamusal alan ihtiyaçlarını karşılama hedefiyle hayata geçiriliyor. Kişi başına düşen sosyal ala...
Devamını Gör...
Özer Ürger Mimarlık tarafından tasarlanan Güngören Gösteri Merkezi (GGM) ve Kent Parkı projesi, yapı ile çevresi arasında kurulan güçlü bağlar sayesinde İstanbul’un en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri...
Devamını Gör...
Ulusal ve uluslararası ölçekte atlı spor kulüplerine imza atan Equine Design Studio, Şile’de uluslararası yarış standartlarına uygun niteliklerde özel bir binicilik merkezi tasarladı
Devamını Gör...